Dine Karşı Din: Hakikat Adına Konuşan Bir Çığlık

Ali Şeriati'nin bu sarsıcı risalesi, dinin özünü ve zulmün maskesini ayıran, insanlık için bir direniş çağrısıdır.

Abone Ol

“Tarihte iki din vardır: biri hakikatin sesi, diğeri zulmün maskesi.”

- Ali Şeriati

Ali Şeriati’nin “Dine Karşı Din” adlı kısa risalesi, salt bir kitap değil; sarsıcı bir çağrıdır. 1970’li yıllarda Hüseyniye-i İrşad’da yaptığı konuşmalardan derlenen bu metin, görünüşte dindar ama içerikte zalim olan sisteme karşı yükseltilmiş bir vicdan çığlığıdır.

Metin boyunca Şeriati, hakikatle karışmış sahteliği ayıklamaya çalışır. Çünkü bazı söylemler, kutsal bir kabukla sarılmış olsa da içlerinde zulmün özü vardır.

Hakikatle Maskenin Çarpışması

Şeriati’ye göre tarih boyunca iki farklı “din” aynı anda var olmuştur:

Biri, peygamberlerin getirdiği hak din; özgürlük, adalet ve direnişin sesi.

Diğeri ise ona benzeyen, onun dilini konuşan ama içi boşaltılmış, iktidarın hizmetinde olan karşı din.

Ve ne acıdır ki, karşı din her zaman camilerde, mihraplarda, Kur’an okuyarak konuşmuştur. Çünkü zulüm en çok kutsal metinlerin arkasına saklanmayı sever.

“Hz. Ali’nin kılıç çektiği Kureyşliler, putların değil, Kâbe’nin muhafızlarıydı.
Mızraklarının ucuna Kur’an’ı takmışlardı.”
(s. 34)

Teselliyle Örtülen Yoksunluk

Bugün hâlâ aynı dili duymuyor muyuz?

  • – “İmtihandır kardeşim” diyorlar açlığa.
  • – “Sabret, Allah büyüktür” diyorlar işsizliğe.
  • – “Kısmet değilmiş” diyorlar hakkı gasp edilenlerin yüzüne.

Ama kimse zalime dönüp demiyor:

  1. “Senin bu iktidarın dine değil, şirkedir!”
  2. “Bu sınıflaşmayı kim icat etti?
  3. ‘Bir lokma ekmek bulamazsan, dayan; cennette sofralar var’ diyenler icat etti.”

(s. 37)

Şeriati bu tür tesellilerin, sadece mazlumu susturmak için kullanıldığını söyler. Gerçek din, zalimi değil mazlumu muhatap alır.

“Gerçek din, mazluma sabrı değil; zalime karşı kıyamı öğretir.”

Hangi Sorgudan Aydınlık Doğar?

Şeriati, ithal düşünceye karşı uyarır.

Avrupa'nın din eleştirisini alıp kendi dinimize yapıştırmakla aydın olunamayacağını söyler.

“Avrupalılar üç yüz yıl mücadele etti, düşündü ve kendi dininin mahiyetini anladı.
Biz ise onların sonucunu kendi tarihimize yapıştırıyoruz.
Bu bir aydının tavrı değildir.”
(s. 39)

Aydın, kendi coğrafyasının karanlığından düşünce çıkarandır.
Tercüme edilmiş öfke, hakiki bir başkaldırı olamaz.

Bugünle Konuşan Bir Metin mi?

Bu risale, sadece İran’a ya da 1970’lere ait değildir.

Bugünün dünyasında da din görüntüsü altında yükselen iktidar yapılarıyla birebir örtüşmektedir.

  • – Saraylar yükselirken halk açsa,
  • – Camide sabır vaazları varken adliyede adalet yoksa,
  • – Kadınlar susmaya zorlanıyor, çocuklar şiddet görüyor ama “sükûnet” öğütleniyorsa…

Bu metin hâlâ, capcanlıdır.

İçimizde Kalan Ses

Ali Şeriati, bu risalede bize yeni bir şey anlatmıyor.
Ama unutturduğumuza, susturduğumuza, bastırdığımıza işaret ediyor.

Bu kitap, bir çağrı:

Sadece zalimlere değil, kendi suskunluğumuza da meydan okumak için.

Dinin, zulme kılıf olarak değil, direnişe zemin olarak anlaşıldığı o ilk anlamına geri dönmek için...

Bizi Yakan Bu Söze Neden Kulak Verelim?

Çünkü bu metin bir insanlık çağrısıdır.

İnsanız.

Ve insan olmak, zalime karşı bir söz taşımakla anlamlıdır.

Şeriati’nin çağrısı sadece siyasi bir söylem değil; insanlığın ezilene karşı duyduğu iç burkulmasının adıdır.

Bu yüzden bu risale bizim için değerlidir: Bizi bizden saklayan gölgeleri tanımamız,
kutsal metinlerin istismarına karşı iç sesimizi bulmamız için.
O iç ses bize şunu sordurur:

“Benim dinim adaleti mi yüceltir, itaati mi?”

— İsmail Sihat Kaya