Yarın okulun son günü karneler alınacak. Fakat Berivan hiç yarın olsun istemiyordu. Çünkü karneler alındığı gibi yaylaya çıkılacak zorlu Koçerlik başlayacaktı. İçi buruk, yüzü solgundu. Yaşadığı hayata ne kadar isyan etse de gidecekti yaylaya. Uyumaya çalıştı kendi yatağında uyuyacağı son akşam olacaktı. En azından üç ay kadar çadırda yaşayacaktı. Kendisini yoran düşüncelerle uyuyakaldı. Sabah babasının seslenmesiyle uyandı. Aceleyle giyindi odasından çıktı. Kalan birkaç eşyayı da arabaya yükledi. Okula gidip karnesini alma gereği bile duymadı. Çünkü okula giderse eve dönmesi zor olacaktı.
Arabaya binmek için evden çıktılar. Evin son kontrolleri yapıldı ve arabaya doğru yürüdüler. Bu sefer annesi babası ve Berivan olacaktı arabada. Üç abisi ve ablası koyunlarla birlikte mayıs ayında yaylaya çıkmışlardı. Annesi de altıncı çocuğuna gebe olduğu için arabayla gidilmesine karar verilmişti. Berivan çocukluğundan beridir yaylaya alışkındı. Ona yayla çocukken güzel gelirdi. Yaylada koşmak, uyumak, suyla oynamak, koyunların ardından gitmek.... Hiç yorulmadan sıkılmadan koşar oynardı. Hatta okul açılacağı zaman ağlardı. Yaylada kalmak isterdi. Şimdi büyüdü lise son sınıf öğrencisi oldu.
Her şey ona zorlu geliyordu artık. Çocukluğunda yaşadığı neşeli yayla hayatını on iki yaşında bıraktı. Büyüdüğünü isyan etmeye başladığında anladı. Yol boyu etrafı izledi. Dağların bir kısmı hâlâ karlıydı. Abilerini ve ablasını düşündü. Onlar bu karlı dağları mayıs ayında yürüyerek geçmişlerdi. Kim bilir ne çok üşümüş ne çok acıkmış ne çok yorulmuşlardı. Bir süre onları düşünmeyi bıraktı. Gelecek yıl okul bitiyor ve o da diğerlerine katılacaktı. Bu düşünce göğsünün sıkışmasına neden oldu. Zorlu yollardan geçmek, karlarla mücadele etmek, yorgun düşmek istemiyordu. Şimdiden geleceğin endişesi kapladı yüreğini. Düşüncelerine inandı ya mutsuzluğunu kendi elleriyle yaratmış oldu.
Berivan kendisini yoran düşüncelerle birlikte yaylaya vardıklarını fark etmedi. Babasının "haydi kızım arabadakileri indirelim" sözüne daldığı yerden uyandı. Arabadan iner inmez yemyeşil olan araziyi görünce içini sevinç kapladı. Güneş tüm cömertliğiyle sıcaklığını yayıyordu. Yaylalar çok yüksekte olduğu için Berivan kısa süreli bir baş ağrısı yaşadı. Arabada olan birkaç eşyayı indirdi. Ablasını ve abilerini ne kadar çok özlediğini hissetti.
Dördü de ortalıkta yoktu. Muhtemelen iki abisi sürüyü otlatmaya gitmiştir. Ablası ve diğer abisi de yarım kalan işleri yapıyorlardır. Berivan ve babası arabadan eşyaları indirirken abilerinin geldiğini gördü. Hızla koştu ikisine sarıldı, kokladı, öptü. Ablası ve diğer abisi de belirdi. Ablasını hepsinden çok özlemişti. Onu bırakmak istemiyordu. Ablası "haydi Berivan eşyaları mutfak çadırına taşıyalım" dedi. Kurulan üç çadır vardı. Biri mutfak yapılmıştı. Erzaklar koyulmuş, mayalanan yoğurt ve yapılan peynirler de orda muhafaza ediliyordu. İkinci çadır Çok büyüktü ve üç bölüme ayırmışlardı. Çadırın içine bir takım bezlerle bölmeler yapmışlardı. Bir odada çocuklar, bir odada anne baba bir oda da boş bırakılmıştı. Üçüncü çadır ise gün içinde dinlenmek, yemek yemek ve misafir ağırlamak için yapılmıştı.
Ablası yemek yapmış, yemekler yendikten sonra yapılması gereken çok iş vardı. Berivan, ablası ve babası kıyafetlerini değiştirip koyunları sağacakları yere gittiler. Koyunları sağdıktan sonra çadıra döndüler. Dağ gibi biriken büyük kazanlar bulaşıklar vardı. Hava çok sıcaktı fakat su buz gibiydi. Berivan ablasının ellerine baktı kızarmış ve çatlamıştı. Yıkamak istemedi ama ablasının daha fazla zorluk çekmesine de razı olamadı. Berivan çok zayıf ve kısa bir kızdı. Ona rağmen o koca kazanları yıkamakta zorlanmıyordu. Çünkü o tam bir dağ kızı haline gelmişti.
Tam iş bitti biraz dinlenirim diye düşünürken annesi "kızım odun topla da yakacak haline getireyim sıcak suya ihtiyaç var" dedi. Odunları abisiyle birlikte topladı. Odunları toplarken "abi şehirde ne güzel suyu açıyorsun sıcak akıyor. Ocağın düğmesine basıyorsun yemeğini pişiriyorsun. Biz burada sıcak su için bile önce odun arayıp bulup yakacağız. Sonra yapmak istediklerimizi yapacağız" dedi. Sesi isyankar, isteksizdi.
Abisi de onu teselli etmek ister gibi lafa girdi "bak ne güzel temiz hava, doğal yaşam var burada. Her gün ne yediğimizi bildiğimiz gıdalar tüketiyoruz. Sağlıklıyız, huzurumuz yerinde. Tamam bazı zorluklar var farkındayım. Her şeye rağmen yaylada hayat çok güzel canım kardeşim." dedi. Abisinin sözlerini düşündü. Haklıydı olumlu yanları çoktu yayla hayatının. Ama o artık bu hayatı istemiyordu.
Annesi Berivan'a gebeyken koyunları sağdığı sırada doğum gerçekleşti. Adını da o yüzden Berivan koymuşlardı. Onun da en sevdiği şey koyun sağmaktı zaten. Çocukken yaylayı sevmesinin nedeni de buydu belki de. Düşündü "bu zorlu hayatı gerçekten istiyor muyum" diye. Kendine cevap verdi." Evet birkaç hafta güzel ama sonrası çok zorlu. Madem üniversite sınavı da geliyor sıkı çalışıp üniversiteye gideyim. Mezun olduktan sonra işe girer ailemi de kendim rahat ettiririm." Yatağına girerken de yaylaya son gelişim olacak diye geçirdi içinden ve yorgunluktan zorlanmadan uyuyakaldı.
Sabah yorgun uyanmıştı. Yaylada yaşamak zordur iş çok olur. Tembellik etmek olmaz. Biri çalışırken diğerinin dinlenmesi olmazdı. Abileri koyunları otlatmak için sürüyü alıp gittiler. Babası koca bidonlarla su taşıdı çadırın yanına. Berivan, ablası ve annesi de biriken yayla işlerini hallettiler. Saat neredeyse sabahın on birine geliyordu fakat onlar hâlâ kahvaltı yapacak vakti bulamamışlardı. Abileri sürüyü getirip geldiklerinde sofra da kuruldu. Annesi bugün tandır ekmeği pişirmişti. daha önce gömdükleri peynir ve birkaç gün önce ablasının mayaladığı yoğurt yanına da demli güzel bir çay... Koçer onlar, saatlerce sofrada oturacak lüksleri yoktu ya. O güzel yiyecekleri aceleyle yiyip sofradan kalktılar.
Yaylada iş bölümü önemliydi. Yoksa her iş yarım kalırdı. Herkes bir işin ucundan tutuyor böylelikle işler kolaylıkla bitiyordu. Berivan'ın güden güne huzursuzluğu artıyordu. İşin hafiflediği zamanlarda yalnız başına gittiği bir yer vardı. Orda güneşin taşı ısıttığına aldırış etmeden o taşa oturuyordu. Çocukluğundan beridir giderdi oraya fakat bu sefer kendini mutsuz hissettiği için gitti. Taşa oturdu bir süre sessizce ağladı. Gözyaşları sıcaktan kızaran ve kuruyan yanaklarını yakıyordu. Bunun için daha çok ağladı. Aladıkça daha çok yandı. Asıl ağlaması gereken şeye değil de canı yandığı için ağlamaya başladı.
O taşın üzerinde kendine bir daha söz verdi. Çok çalışıp o sınavı geçip üniversiteyi kazanacaktı. Çalışkan ve hırslı bir kızdı Berivan. Kendine vereceği sözü tutacağını biliyordu. Gözyaşlarını sildi. Yerinden kalktı üstünü silkeledi. İşler beklemezdi. Yine biriken bulaşıklar, sağılması geren koyunlar, yapılması gereken yemekler... İlk geldiği gün gibi yormuyordu bu düşünceler. Nasıl geçti anlamadı sonunda yayladan dönüş başlıyordu. Erzaklar toplandı. Çadırlar söküldü. Arabaya yüklenmesi gereken yüklendi. Bu sefer yükleri geldiklerinden daha çoktu. O yüzden araba iki sefer yapacaktı. Öncelikle eşyalar ve erzaklar gidecekti. Daha sonra da Berivan, annesi, ablası ve babası. Abileri koyunlarla birlikte yine aynı yolu takip edip yürüyerek varacaklardı eve. Arabaya binildi. Yola çıkıldı. Yol boyu Berivan çadırlarına yaklaşan ayılardan söz etti. Belli ki çok etkisinde kalmıştı. "Yayla bu kızım yılan, ayı başka türlü hayvanlar olur. Eğer çevik ve dikkatli olmazsan zarar görürüsün" dedi babası.
Sonunda evdelerdi. Berivan'ın içini bir huzur mutluluk kapladı. Eşyaların indirilmesine yardım etti. Her şey tamam olduğuna göre artık rahatlayabilirdi. Yarın okullar açılacaktı. O zaten tüm hazırlığını yaylaya gitmeden yapmıştı. Sınava hazırlık kitaplarını hocaları başarısından dolayı ona haziran ayında vermişlerdi. Heyecanlıydı bir ideali vardı. Gerçekleştirmek için de çok çabalayacaktı. Hiçbir şey düşünmeden yatağa girdi uyudu. Sabah tüm heyecanıyla uyandı. Kahvaltı yapmadan hazırlanıp evden çıktı. Okula vardığında okul binasına uzun uzun baktı. Her detayı ne de çok özlemişti.
Dersler yorucuydu ama yayla kadar değildi. Günler günleri, haftalar haftaları, aylar ayları kovalıyordu. Berivan soluksuz ders çalışıyordu. Girdiği her denemeden başarıyla çıkıyordu. Ve o gün geldi artık. Berivan heyecanlı fakat kendinden emin bir şekildeydi. Evden babasıyla birlikte çıktılar. "Kızım ben anlamam üniversite falan ama biliyorum sen en iyisini yapacaksın. Sınav bitene kadar da seni kapıda bekleyeceğim" dedi babası. Berivan'ın yüzünde gurur, içinde tarifsiz bir mutluluk vardı. Okul kapısından içeri girmeden bir daha baktı babasına el salladı öpücük yolladı. Babası dışarıda etrafı izliyordu. Kuran okuyan kadınlar. Dua eden babalar. Abla abisini beklerken oyun oynayan çocuklar vardı.
Sınav bitmişti. Çıkan öğrenciler arasında baba, kızını arıyordu. Göz göze geldiler. Tüm sevecenliğiyle babasına koştu. "Başardım baba oldu" dedi. Babası da " biliyorum kızım" dedi gülümseyerek. Eve vardıklarında annesinin de heyecanla onları beklediklerini gördü. üç ay önce doğan kız kardeşini kucağına alıp annesine sarıldı. Bundan sonra sonuçların açıklanmasını bekleyeceklerdi. "Sınav da bittiğine göre yarın yaylaya gidiyoruz" dedi babası. Berivan bu sefer hiç itiraz etmeden eşyalarını topladı. Sabah yaylaya doğru yola çıktılar.
Vardıklarında ablası ve abileri heyecanla sınavı sordular. O da hiç iş güç yokmuş gibi heyecanla uzun uzun anlatmaya başladı. Sonra işlere koyuldular. Her gün aynı şeyler yapılıyordu. Günler bu sefer ona ağır gelmiyordu. Sonuçların açıklanmasına az kalmıştı. Heyecanını bastırmak için ablasının işlerini bile o yapıyordu. Sabah sonuçlara bakmak için abisinin telefonunu aldı. Heyecanla bir çığlık attı. kendine belirlediği puanın çok üstünde bir puan almıştı. Herkes tebrik edince o taşa koştu. "Sana en son geldiğimde üzüntümden ağlamıştım. Şimdi ise mutluyum hiçbir şey beni ağlatamaz" dedi.
Sabah erken abisiyle birlikte yaylaya en yakın ilçe merkezine gittiler. Giderlerken ne kadar şanslı olduğunu hissetti. Arkasında duran dağ gibi ailesi vardı. Her koşulda kendisine destek olan bir aileye sahip olması şükür sebebiydi. İlçede bir tane dershane vardı. Oraya gidip tercih verdiler. Oradaki hocalar kendi öğrencilerinin bile bu puanı alamadığını söylediler. Abisinde haklı bir gurur oluştu. Tercihler verildi. "Canım kardeşim hazır ilçedeyiz ne istersin yapalım" dedi. "Abi uzun süredir canım baklava istiyor. Yesek olur mu. Sonra yaylaya gitsek." abisi Berivan'ı kucakladı. Başından öptü. En yakın tatlıcıya gittiler. O kadar çok tatlı, baklava çeşidi vardı ki aklı karıştı. Klasik ev baklavasını istedi. Yemeye başlayınca annesinin yaptığı kadar güzel olmadığını düşündü. Tekrar yola çıktılar. Yaylaya vardıklarında heyecanla olanları anlattı ailesine.
Bu sabah güzel bir heyecanla uyandı. Sonuçlar açıklanacaktı. Açıklanacak saat gelince abisine koştu. Telefonu eline aldı. Kendinden emin bir şekilde sonucuna baktı. Öyle bir çığlık attı ki babası yılan soktu sandı. "Kazandım kazandım kazandım...." diye çadırın etrafında bağırıp durdu. Ablası daha fazla bağırmasın ve dönmesin diye onu tuttu. "Ablacığım nereyi kazandın bize de söyle" dedi. "Hayalini kurduğum istediğim yeri kazandım. Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi." Berivan hayvanları çocukluğundan bu yana çok severdi. "Büyüyünce veteriner olacağım" derdi. Taşa koştu "sana son kez buraya geleceğimi söylemiştim." dedi gülerek.
Aile fertleri tek tek tebrik ederken o da içinden tekrar "ne kadar da şanslıyım harika bir aileye sahibim" sözünü geçirdi. Yayladan dönüş başlamıştı. Çadırlar toplanmıştı. Arabalara binilip şehrin yolu tutulmuştu. Eve vardıklarında ilk işi online kayıt yapmak oldu. Yurt sonuçları da açıklanırsa babasıyla birlikte Ankara'nın yolunu tutacaklardı. O gün geldi Ankara'ya vardığında içinde hem korku hem de heyecan vardı. İstediğine kavuşmuştu. Ve en büyük destekçisi de ailesi olmuştu.
SEVDA ERTUŞ