Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, MYK toplantısı sonrasında, 104 emekli amiralin Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin tartışmaya açılmasına karşı olası risklerden bahseden ortak bildirisi hakkında açıklamalarda bulundu.

Beştepe'deki değerlendirme toplantısı sonrası konuşan Erdoğan, "Son 2 günde gündemi meşgül eden bildiriyi değerlendirdik. Kesinlikle art niyetli bir girişimdir." dedi.

Erdoğan özetle şöyle konuştu:

Az önce yaptığımız toplantıda 2 gündür ülkemizi meşgul eden meselenin tartışmalarını ayrıntılarıyla değerlendirdik. Bir gece yarısı gerçekleştirilen bu eylem üslubu ve yönetimi ile kesinlikle art niyetli bir girişimdir. Emekli amirallerin vazifesi 104 tanesi bir araya gelerek darbe imaları içeren bildiriler yayımlamak değildir. Hiçbir emekli kamu görevlisinin de topluca buna teşebbüs etme hakkı yoktur. Biz bu amirallerin, diplomatların ve diğerlerinin son dönemde Doğu Akdeniz’den Ege’ye, Kıbrıs'tan Karabağ'a kadar verdiğimiz mücadelede bir araya gelerek ülkemiz için destek bildirisi yayınladığını görmedik. Yine bunları, 15 Temmuz darbe girişimine karşı milletimizin yanında yer alırken de görmedik. Tersine sergiledikleri duruşu üzüntüyle takip ettik.

BUNA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DİYEMEYİZ

Tartışmanın sebebi kesinlikle ifade özgürlüğü meselesi değildir. Buradakilerin bir kısmı çeşitli mecralarda bu fikirleri dile getirmektedir. Hiçbirine yaptıkları konuşmaları ve açıklamalardan dolayı herhangi bir soruşturma açılmış değildir. Geçmişi darbeler ve bildirilerle dolu bu ülkede, bir gece yarısı, 104 emekli amiralin böyle bir girişimde bulunması asla kabul edilemez. Buna ifade özgürlüğü diyemeyiz. İfade özgürlüğü aksi halde diyerek başlayan ve ülkenin seçilmiş yönetimini tehdit eden cümleleri kapsamaz.

SÖZDE AYDINLAR

Bu yöntem ve ifadeler dünyanın her yerinde demokrasiye, milli iradenin üstünlüğüne saldırı kabul edilir ve öyle muamele görür. Yayınlanan bildirinin milletimiz nezdinde bu kadar sert tepki gösterilmesinin nedeni de çok daha büyük kampanyanın olmasıdır. Eski bürokratlardan, milletvekillerinden, ülkemize karşı sözde aydın kesimler bir süredir yasamayı, yürütmeyi, yargıyı hedef almaktadır. Üstelik bunların birçoğu da ülkede dikili bir taşı olmayan kişilerdir. Maalesef bazı siyasetçiler de bu kampanyaya destek vererek kendini inkar etmektedir.

TÜM SİYASİLERİN KARŞI DURUŞUNU BEKLERDİK

Bildiri yayımlanır yayımlanmaz tüm siyasilerin karşı duruş sergilerini ve duruşlarını beklerdik. Böyle yapmış olsaydı milli iradeye verilen desteğe teşekkür için burada olacaktık. Demokrasi karşıtı tüm bildirilerin özellikle arkasında yer alan zihniyet, bu defa saffını aynı istikamette belirtmiştir. Ana muhalefet partisini bir kez daha demokrasiden yana tutum almaya çağırıyoruz. Buna karşı milli iradeden yana tavır koyan herkese şahsım ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.

15 TEMMUZ’DA KUYRUKLARINI KISTIRIP KAÇTILAR: Bugün de yaşananların muhasebesini milletimizle yapmak üzere bir araya geldik. Türkiye'de demokrasiye yönelik her saldırı bu tarz bildirilerin ardından gelmiştir. 27 Mayıs’ta merhum Menderes'e böyle yapmışlardır. 12 Mart böyle gelmiştir. 12 Eylül'den önceki hükümetleri aynı yöntemle sindirmeye çalışmışlardır. Kendi hükümetimiz döneminde ise bu girişimlere en ağır şekilde tepki koyduğumuz için devamını getirememişlerdir. 15 Temmuz gecesi silahlı darbe denediler ama gün ağarırken kuyruklarını kıstırıp kaçak zorunda kaldılar

SANDIKTA HESAPLAŞACAĞIZ

Milli iradeye açık tehditler karşısında en etkin şekilde tavır alınmadığı sürece milletimiz en yakın tarihimizden iyi biliyor. Bu sebeple yayınlanan bildiriyi dikkate alıp tavrımızı ortaya koyuyoruz. Bu meseleyi istismar aracı haline getirmeye çalışanlar çıkacaktır. Onlarla sandıkta hesaplaşacağız. İnşallah 2023 seçimlerinde tüm bu yaşananları milletimizin takdirine sunarak mücadelemizin neticesini takip edeceğiz.

MONTRÖ’YÜ ÖNEMLİ GÖRÜYORUZ

Yapılan açıklamada 2 temel iddia ortaya konmaktadır. Birincisi Montrö anlaşmasının tartışmaya açılmasıdır. İkincisi basında yer alan bazı görüntülerdir. Boğazlar’ın statüsüyle ilgili sorunların çözümü sonraki yıllara bırakılmıştır. 2. Dünya Savaşı öncesi 1936 yılında Boğazlar’la ilgisi olmayan devletlerle Montrö Sözleşmesini imzaladık. Boğazların yönetimini kısıtlamalarla da olsa Türkiye’ye bırakan dönemin şartlarında önemli bir kazanımdır. Boğazlardaki gemi trafiğinin yer yer seyir güvenliğini tehdit edecek düzeyde olması da meselenin ayrı boyutudur.

MONTRÖ TÜM BOYUTLARIYLA TARTIŞILMAYA DEVAM ETMEKTEDİR

Her şeye rağmen Montrö’nün kazanımlarını önemli görüyor, daha iyisi için imkan bulana kadar bu sözleşmeye devam ediyoruz. Bu sözleşmeyle ilgili akademide, diplomaside medyada birçok görüş ortaya konulmuştur. Bugün de sözleşme tüm boyutlarıyla tartışılmaya devam etmektedir.

Ahmet Türk TBMM'de: Bahçeli ile görüşme planım yok Ahmet Türk TBMM'de: Bahçeli ile görüşme planım yok

MECLİS BAŞKANI TEORİK ÇERÇEVEDE DEĞERLENDİRDİ

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği günlerde, Meclis Başkanımıza Montrö örneği verilerek bir soru yöneltilmiştir. Kendisi de bir hukukçu olan Meclis Başkanımız konuyu teorik çerçevede olduğunu belirterek değerlendirmiş, Montrö’den çekilme durumu olmadığını belirtmiştir. Amaç tartışmaya katkı sağlamaksa bunun yolu bildiri yayımlamak değildir.

BU BİZİM EGEMENLİK MÜCADELEMİZ

Hiç kimse akademideki medyadaki tartışmalar sebebiyle kimsenin yakasına yapışmamış, meseleyi başka mecralara çekmeye çalışmamıştır. Önceki gece yayınlanan bu bildiri bu çerçevenin dışındadır. Kanal İstanbul ile Montrö arasında kurulan bağ da yanlıştır. Bu bizim egemenlik mücadelemizdir. Peki biz İstanbul Boğazı'nda egemen miyiz, maalesef.

KANAL İSTANBUL’A KARŞI ÇIKAN EN BÜYÜK ATATÜRK DÜŞMANIDIR

Kanal İstanbul Boğaz’daki egemenlik haklarımızı güçlendirecek. Böyle bir projeye karşı çıkanlar en büyük Atatürk ve Cumhuriyet düşmanıdır, Cumhurbaşkanı olarak vazifem Türkiye'nin ve milletinin hak ve menfaatleri ne gerekiyorsa onu yapmaktır. Montrö'den çıkmakla ilgili bir çalışmamız ve niyetimiz yoktur. Gelecekte böyle bir ihtiyaç çıkarsa önümüze gelen her sözleşmeyi değerlendirmekten de çekinmeyiz

DİSİPLİNLE BAĞDAŞMAYAN FOTOĞRAF VEREN ASKERE OLUMLU BAKMAYIZ

Geçmişte cübbeleriyle, seçilmiş hükümete karşı mitinglere katılan rektörlere karşı çıktık. Milli iradeyi çiğneyen askerlerin yaptıklarını demokrasi adına doğru bulmadığımızı açıkça ifade etmiştik. Bugün de aynı yerdeyiz. TSK’nin disiplin anlayışıyla bağdaşmayan fotoğraf veren askere de olumlu bakmayız. Bunun münferit bir hadise olduğu açıktır. Söz konusu görüntünün yayınlandığı gün silahlı kuvvetlerimiz zaten kendi içinde detaylı bir soruşturmayı başlatmış ve sonuçlandırmıştır.

BİZİM DE YANLIŞ BULDUĞUMUZ BU GÖRÜNTÜ

Milli Savunma Bakanlığı da gereğini yapacaktır. Bizim de yanlış bulduğumuz bu görüntünün ülke huzurunu bozacak bildiriye konu edilmesini art niyetli görüyoruz. Geçmişte darbe imalarını 'genç subaylar' rahatsız diye ifade edenlerin işi emekli amirallere havale ettiğini görüyoruz. Sadece bu tartışma bile başlı başına Türkiye'nin darbe dönemleri anayasasından, yeni ve sivil anayasaya geçişinin ihtiyacını ispatlamaya yeterlidir.

ÇARŞAMBA GÜNÜ AÇIKLAYACAĞIM

Ana muhalefet partisinin başını çektiği bir kesimin bu tartışmaların ekonomik sıkıntıların üstünü kapamak için kullanıldığını öne sürmektedir. Halbuki ekonomiye asıl zararı kendilerinin körüklediği bu tartışmalar vermektedir. Çarşamba günü salgın döneminde yaptığımız başarının sonuçlarını milletimizle paylaşacağım.

BU İŞİN MERKEZİNDE ANA MUHALEFET PARTİSİNİN TA KENDİSİ VAR

Şu anda bu 104 kişinin içerisinde bizzat CHP’nin üyesi olan, karısı, yeğeni, şusu busu olanlar var. Bunları yakın zamanda medyada göreceksiniz. Bu işin merkezinde ana muhalefet partisinin ta kendisi var. Türk ekonomisini, yatırım istihdam üretim ve ihracat temelinde büyütmeyi sürdüreceğiz. İktidara geldiğimizden bu yana, kronolojik olarak ülkemizi biz nereden aldık, bugün neredeyiz. Yatırımlar dahil bütün bunları kronolojik olarak Çarşamba günü millete seslenişte açıklayacağım. Demokrasimizi de darbelere, cuntalara, vesayete karşı; gerektiğinde canımız pahasına mücadele ederek geliştireceğiz."